15.4.10

İran Kedisi Oldum Ben!

Eveeeet, üzerimizdeki depresif toprağı atarak bugüne başlıyoruz güzel okur.
Bak dün ne olmuştu...

Dün sabah saatim çaldı, B'nin saati çaldı, ikisi de 10 kere ertelendi ama kalkamadım sevgili okur.  B sordu, "uyanmıyor musun?" diye... Uyanmıştım ammaaaa karanlıklara uyanmıştım, göremiyordum. Çünkü İran Kedisi olmuştum ben artık. Gözlerim onlarınki gibi akmıştı, çapak çapaktı, çipil çipildi. Gözlerimdeki çapakları temizleyince ışığa tekrar kavuştum. Fakat gözlerim kıpkırmızıydı. Şimdi göz damlaları gelsindi, çay banyoları gitsindi, suni göz yaşları fışkırtılsındı gözlere... Zira İran Kedisi olmak zor işti!

Bugün desen yine aynı sevgili okur. Gerçekleri görmeyeyim diye gözlerimi kapatan çapak perdesine inat damlatıyorum göz damlalarımı! Belki rapor alacağım ve çektiğim tüm bu sıkıntıya değecek :) Belli değil ama henüz. Bloğa koyayım diye gözü akmış İran Kedilerinin fotograflarına baktım... Çok kötü görünüyorlardı. Ben de kendi kedimin resmini koymaya karar verdim okurcuğum... Sağlıcakla kal...

13.4.10

Hal ve Gidişim

Bugün kedi patilerinin karnımı dürtüklemesinden hemen sonra gözlerimi açtım.
Kolumdaki saate baktım 6.58. 2 dakika sonra saatim çalacak. Tekrar kapadım gözlerimi. Dalarken çaldı saatim. 3 dakika sonra yine çalsın diye erteledim. Sonra tekrar erteledim. Tekrar, tekrar, tekrar... 10 ya da 11 kere. Sonra çıktım yataktan. B uyanmamıştı. Banyodaki işlerimi hallettikten sonra uyanır o. Banyoya girdim, kedi de geldi. Duş almaya karar verdim. Saat 7.30'du, 8'de evden çıktığımda ancak yetişiyordum işe. Duş kararı geç kalmak adına da verdiğim bir karardı yani.

Çıktım banyodan. Giyindim saçlarımı kuruttum. Dişlerimi fırçaladım. Parfüm sıktım. B'den 5 dakika sonra evden çıkmıştım. 8.22.
Salı günleri iş yerinde toplantı olur. "Büyük"lerimizin o günkü ruh haline göre 8.30'dan 9.10'a herhangi bir saatte başlayabilir toplantı. Geç kalmamak için 8.25'te hazır ve nazır olmak gerekir. Geç kalmaya karar verdiğim için yolda da hiç acele etmedim. 8.47'de arabamı park etmiştim. Asansör bekledim, yukarı çıktım, odama geldim. Maalesef toplantı başlamamıştı ve geç kalamamıştım. Çayımı aldım, biraz lak lak ettim ve "büyük"lerimiz uygun görünce başladık toplantıya.

Bu salıları ve cumaları olan toplantılarda hiçbir rolüm yok aslında. Orada bulunmak tek sorumluluğum. Bana bir soru sorulması, yeni bir görev verilmesi olasılığı da yok. Konuyla gerçek anlamda bir ilgim de yok. Ama orada olmam isteniyor diye oradayım işte. Bir asker gibi, sorgulamadan. Sonra toplantı bitti. Kalkıp odalarımıza gittik. Çalıştığım yerde tadilat var. Bir sürü bölüm kapalı bu yüzden. Herkese çalışacak alternatif bir yer bulundu ama bana bulunamadı. Eylülden beri oturuyorum odamda. Oda arkadaşlarım çalışıyor. Bense başka şeyler yapıyorum. "Büyük"lerimiz merak etmiyor pek ne yaptığımı. Salı sabahı orada mıyım? Evet! Peki cuma? Evet! Sorun yok.

Eylülden önce, tadilata başlamadan önce yani, haziranda mesela ya da geçen nisanda harıl harıl çalışırdım. Sıkılmazdım da pek çalışırken. Ama şimdi işlerimi yapacağım bir yer bulunursa diye korkuyorum resmen. Ne tuhaf (!) ki hevesimi, motivasyonumu kaybettim. Önceden toplantılarda benden istenmeyen şeyleri yapardım. Ya da kendi kendime, ek işler üretirdim, ek çalışmalar yapardım. Artık böylesi bir şey mümkün değil. İçimden gelmiyor ama bunun dışında aklıma bir fikir bile gelmiyor.

Her sabah gelmeye devam etsem de zihin olarak istifa ettim ben.

Neyse toplantıdan sonra yerime oturdum. Maillerime baktım. Facebooka baktım. Zaytunga baktım. Biraz kitap okudum. Bir oda arkadaşım "hadi yemeğe" dedi. Yemeğe gittik ve 90 dakika boyunca ne berbat bir yerde çalıştığımızı konuştuk. Sonra odaya geldik. O çalışmaya başladı. Ben de kitabımı okumaya.

Bazen gerçekten var mıyım diye düşünüyorum...

15 dakika sonra işten çıkıp görüşme yapmaya gideceğim. Bir işe yarayacağım. Saat 18'de. Uyandıktan 11 saat sonra.

Peki, bir deyiver bana, ben neden hala buradayım sevgili okur?

6.4.10

Tembellik



Çalışmada tembel, 
Yaşamada da tembelse o kişi tembeldir
Değilse iş başkadır.
Ö. Asaf





Bir süredir düşünüyorum. Ya ben tembelsem? Ya işimden memnun olmamamın sebebi benim aslında tembel olmamsa? Ya yeryüzünde hiçbir şey yapmamak dışında beni mutlu edecek bir iş yoksa? Paniğe kapılıyorum... 

Ama sonra diyorum ki "yaşarken de tembel değilim ki canım..."
Özdemir Asaf'a göre işin başka olduğu kısımdayım. Biraz rahatlıyorum. İnsan hayatının her anında üretken mi olmalı sevgili okur? Biraz zoraki de olsa ben hayır diyorum. Sen de hayır de. Ama sen içten, inanarak de. Bana da sık sık hatırlat, hatta bağıra bağıra hatırlat...
Gün olur devran döner nasıl olsa...
Üretmeyişin de tadını çıkarmak istiyorum, öğretebilecek olan beri gelsin sevgili okur!

1.4.10

Bal

Hızımı alamadım sevgili okur ve balayıyla devam etmeye karar verdim yazılarıma. Çünkü büyük ihtimalle hiç gitmediğin ve de hiç duymadığın bir yere gittik biz balayımızda...

Balayında Taormina'daydık.
Bilmiyordun di mi orayı? Doğru yalan söyle..
Ben bilmiyordum böyle bir yerin varlığını. Ta ki annemin bir arkadaşı önerene kadar. Biz B ile bir türlü karar veremiyorduk nereye gideceğimze. Taormina önerisi gelince önce internete girdim ve nerede olduğunu buldum, Sicilya'nın doğusunda, deniz kenarında bir yerdeymiş. Sevdiceğimle fotograflara bakınca ben gitmek istedim, o da peki dedi. Canım, beni hiç kırmaz.


Biletlerimizi aldık. Yerimizi ayırttık. Baba serisini ve Sicilya ile ilgili bilimum filmi izledik. Gezi kitaplarında Taormina'yı anlatanı bulamadık, Sicilya'yı anlatanı aradık. Onu da bulamayınca İtalya'yı anlatanını aldık, sonra da geri kalanını gezeriz nasılsa dedik :)

Efendime söyliyeyim, valizleri hazırladık, evlendik, eğlendik ve sıra geldi balayınaaaaaaa. Oh en güzel kısmı...
Taormina bir dağın eteğine kurulmuş büyük bir tatil kasabası ya da küçük bir tatil şehri. En son 2002'de faaliyet gösteren Etna yanardağına 50, 50 değilse 80 km mesafede. Çok bakımlı bir yer. İnsanların temel geçim kaynağı turizm gibi görünüyor fakat bize geçinmeye ihtiyaçları yokmuş gibi geldi daha çok. Çünkü sabah 10 gibi açılan dükkanlar, kafeler ve restoranlar öğlen 12'de kapanıyor. Evet sevgili okur doğru okudun. Öğlen vakti restoranları kafeleri kapatıyorlar, çünkü 2 saatlik çalışma onları çok yormuş oluyor ve 4'e kadar dinlenmeleri gerekiyor. Turistimiz aç mı kalır diye düşünen yok. İşte böyle zor şartlar altında bir balayı yaptık. Ama neyse ki her gittiğimiz yerde eli darda olan bir restoran ya da kafe sahibi oluyordu da zaafiyet geçirip ölmedik sevgili okur. Bunun yanı sıra para harcamak da oldukça zordu. Çünkü ilk 3 gün (zaten 6 gün kaldık toplamda) dükkanların yaz sezonu olmadığı için kapalı olduğunda karar kılıp alışveriş yapma çabasına girmedik. Meğer sadece dinleniyorlarmış.

Taormina çok şirin bir yer. Daracık sokakları tertemiz. En fazla iki katlı binalarının mutlaka balkonları var ve balkonlardan sokaklara çiçekler sarkıyor. Eski şehre araç girişi sadece belli saatlerde yapılabiliyor. Dolayısıyla yollarda rahatça yürümek, vitrin bakmak ve açık dükkan bulunabilirse alış veriş yapmak mümkün. Şehir bir yamaca kurulu olduğundan denize arabayla ya da 15 dakika aralarla kalkan ve en fazla 36 kişi taşıyabilen teleferiklerle ulaşılıyor. Onun dışında çoğu otelin de zaten kendi havuzu var. Taormina'da dikkatimi çeken başka bir şey ise sanki yollar genişmiş gibi yol kenarlarına inci gibi dizilen arabalar. Bu arabalar yolu kapatmamak için yandaki binaya teğet park ediliyorlar ve aynalarını kapatıyorlar. Yoksa gerçekten mümkün değil yandan bir aracın daha geçebilmesi. Bazı mimarlarsa bu konuya pratik bir çözüm bulmuşlar: Binalara iki giriş yapıyorlar. Birisi normal giriş. Bu kapı binanın zemin katına açılıyor. Diğer giriş ise damdan :) Kot farkı dolayısıyla üst sokak binanın da üzerinde oluyor. Arabanızla gelince bu girişten geçip arabayı dama park ediyorsunuz ve eve iniyorsunuz! Böylece sokakta park yeri aramak gerekmiyor :) Yaratıcı bir çözüm, ama arabasını mutfağın ortasında bulan olmuş mudur bilmiyorum. Ulaşımla ilgili bir diğer şey de tüm adanın etrafının demiryoluyla çevrelenmiş olmasıydı. O kargacık burgacık arazide bunun başarılmış olması gerçekten mükemmel bir şey, takdir ettim :)

Genç nüfüs geçim kaygısı ile daha çok İtalya'ya gidiyormuş. O yüzden halk genellikle orta yaşın üstünde (yaşlı demek istemedim). O dik yokuşlara, uzun merdivenlere dizlerinin nasıl dayanığı ise bir muamma.

Biz oradayken bolca yedik, içtik, gezdik. Öncelikle piza yedik. Efendim, İtalyan pizasının farkı var, bunu buraya yazıyorum işte. Adamlar içine enginar koymuşlar pizanın ve enfes olmuş. Nasıl olmuş bilmiyorum... Pizanın yanında ve de her şeyin yanında şarap içtik. İçimi bu kadar rahat ağızda bu kadar hoş bir burukluk yaratan şarapları Sicilya'da içtim. Peynirlere ve çikolataya değinmeden geçemeyeceğim... Çeşit çeşit ve enfesti hepsi...
Gezilere gelinceee... İlk durağımız Castel Mola'ydı, şehrin en yüksek yerindeki kale. Güzel manzaralar, temiz hava, Etna'dan tüten dumanı izlemek için harika bir yer. Sessiz ve sakin. Castel Mola kadar yüksekte olmasa da yüksekte olan ve denize daha yakın bir başka turistik yer de Teatro Greco, Yunan döneminden kalan bir amfitiyato. Buranın restorasyonu tamamlanmış ve hala konserler için aktif olarak kullanılıyormuş.
Sonra Giardini var. O bir sahil kasabası. Taormina'ya otobüsle 10 dakika mesafede. Yürüyüş yapılacak uzun bir sahil yolu var. İsteyenler deniz kenarından da gidebilir. İnsanlar çoğunlukla bisiklet kullanıyor burada. Ama yine de sokakların darlığı ve sokaklarda pek insan görmeyişimiz göz önüne alınırsa çok fazla sayıda araba var. Taormina ve Giardini'nin en güzel tarafı trafik. Koşullar gerçekten çok zor. Fakat kimse kimseye kızmıyor. Herkes birbine yol veriyor. Korna çalan yok... Huzurlu sanki herkesler. Gerçi ben de 12'den 4'e kadar dinlensem ben de huzurlu olurum sanırım.
Catania ve Siracusa  ise Taormina'nın güneyindeki büyük şehirler. Catania'da Taormina'ya 1 saat uzaklıkta olan bir havaalanı var. Biz de bu havaalanını kullandık. Giardini'nin ve Taormina'nın sakin, hoşgörülü havasını boşuna buralarda aramayın. Buralar büyük şehirlerin kaosunun hakim olduğu yerler. 12'den 4'e kadar siesta da yok buralarda... Velhasıl sevgili okur, biz buraları pek de beğenmedik. Tavsiye etmiyoruz.

Dikkatimi çeken bir şey de İtalyanların mı Sicilyalıların mı desem bilemedim ama restorasyon anlayışları oldu. Benim bildiğim restorasyon asıl halini koruyarak sağlamlaştırmak falan gibi bir şeydir. Bu arkadaşlar direk betonarmeyle girmişler olaya. Kalelerin, amfitiyatronun pek bir antikliği, eskiliği kalmamış. Anladığım kadarıyla sadece temel plana sadık kalmışlar ki bana göre bu yeniden inşa etmek demek... Yorumu sana burakıyorum sevgili okur.

Ayrıyetten bu kadar gezdim, hiç görmediysem 40 kilise görmüşümdür ama 1 okula rastlamadım. Hastaneye de rastlamadım işin tuhafı. Gerçi kiliseler de hep boştu. Belki kiliselere rabet fazla olmayınca okul, hastane falan yapmaktan vazgeçmişlerdir dedim kendi kendime. Pek de bir anlam veremedim.

Tavsiyem gidip gör bir Taormina'yı sevgili okur. Kıştı diye biz Etna'ya çıkamadık. Sen yazın git onu da gör, püskürürse dikkat et yalnız.














Taormina Messina Kapısı















Kaldığımız odanın manzarası :)















Giardini sahili















Giardini















Taormina sokakları















Taormina'nın meydanı, son günümüzde burada bir çift evleniyordu!



















Taormina - Public Gardens















Teleferikle inilen sahil















Bu merdivenler bazı insanların evlerine gidiyor














Etna Yanardağı 


8 çizen daracık yollar


Castel Mola'da bir restoran


 
Siestası yeni biten bir kedicik


Siracusa


"Tarihi" Siracusa Kalesi - Betonarme


Amfitiyatro - Greco Teatre - Taormina


Greco Teatre'den Taormina manzarası


Greco Teatro'dan Taormina'nın kuzeydoğusu