25.7.08

Üçleme / Bir

(...)
Kurtulduğumuzu sandığımız bir şeyin bize nasıl raptolduğunu gördüğümüz an yaşadığımız düş kırıklığı ile, geri alabileceğimizi sandığımız bir şeyin ellerimizden nasıl kayıp gittiğini gördüğümüz an yaşadığımız düş kırıklığı akran sayılır zira...

Elif Şafak, Bit Palas

16.7.08

Sesteş Günler

Nicedir önce davranıp sonra açıklamalar yaptığımı fark ettim. Ortada bir şey yokken açıklama yapmak, sebepler sunmak anlamsız gelir oldu bana. Nedenleri anlattıktan sonra, planlananların hiç gerçekleşmemesi, vazgeçişler o kadar sık yaşanıyor ki, bir durum vuk'u bulmadan ne desem boş...

Sayfama da neden "Sesteş Günler" adını verdiğimi anlatmayı ertelediğimi de dün gece uyumaya çalışırken fark ettim. Aslında o sırada kalkıp yazsam çok daha akıcı bir yazı olacağı kesindi ama yine bu sabaha erteledim. Hem böylece 1 gün daha eskidi, daha "ol"muş oldu sayfam, "ham"lığından 1 gün daha kaybetti.

Gelelim nedenlerime... Zamanla edebiyat derslerine evrilen Türkçe derslerinde, bol bol okuduğum romanlarda, nadiren okuduğum şiir kitaplarında ve ara sıra dinlediğim müziklerde hoşuma en çok giden ne redifler, ne uyaklar oldu. Eş anlamlı kelimelerdense hiç bir zaman hoşlanmadım. Zıt anlamlılar biraz daha ahenkli gelir ama şaşırtamazlardı. O yüzden sesteş kelimeleri sever oldum! Düşünsenize her okuyana farklı şeyler çağrıştıran, her duyanın farklı algılayacağı, kullanıldığı duruma göre şekil değiştiren, resmen algımızı çarpıtan bukalemun kelimeler :)

Zamanla günlerin de sesteş olabileceğine karar verdim. Aynı isimle başlayan ama farklı hikayeleri olan, sanki her salı sallanacakmış her çarşamba çarşafa dolanacakmış gibi hissettiren günler de aslında algımızı yanıltıp farklı şeyler getiriyor bize... O yüzden kelimelerin sesteşliği daha eğlenceli olsa da günlerin sesteşliği daha önemli galiba...

İncir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden bahsettiğim bu yazıma sesteşliğin en dikkat çekici hale geldiğini düşündüğüm "Gülden Kale Düştü" adlı romanı tavsiye ederek bir işlevsellik katmak istiyorum... Ve bitiriyorum.

9.7.08

İlk Yudum


Akşam oldu hüzünlendim ben yine
Hasret kaldım gözlerinin rengine
Gel mehtabım, gel sevgilim gel yine
Hasret kaldım gözlerinin rengine...

Müzeyyen Senar'ın sesinden bu şarkı ne zamandır aklımda dolaşıyor. O kadar ki dün en sonunda gidip CD'sini edindim. Şarkıyı dinlerken bir sürü anı canlanıyor gözümde. Bir tanesi var ki, o güne, o zamana geri dönebilmeyi çok çok çok isterdim.

18-19 yaşlarımdayım. Yazın. Ailecek tatildeyiz. Datça'da olma ihtimalimiz yüksek. Son yıllarda çok popüler olan günlük tekne turlarından birini itina ile seçmişiz... İtina ile diyorum çünkü o tip turların, tekne çok kalabalık olduğunda ve müzik niyetine beyinde ve duygularda geçici veya kalıcı hasar yaratabilecek şeyleri, kulaklarda geçici veya kalıcı hasar yaratabilecek kadar yüksek sesle çaldıklarında tadı tuzu kaçıyor. Neyse, 8-10 kişilik teknemizde hafif bir müzik eşliğinde oturup teknenin çıkardığı köpükleri izlerken babam oturuyor karşıma. Avcunda taze bademler, elinde bir kadeh rakısı var. Keyifli keyifli çalan müziğe eşlik ediyor "kadifeden kesesi, kahveden gelir sesi, oturmuş kumar oynar, ah ciğerimin köşesi"... O kadar keyifli ki ortak olmak istiyorum ve önce bademlere sonra elindeki kadehe uzanıyorum. İlk yudum rakıyı öyle içiyorum. Hep rahatsız olduğum anason kokusu hoşuma gidiyor bu sefer, bir yudum daha alıyorum ve sonrasında da ilk kadeh rakımı...

Şimdi bakıyorum da o gün büyümüşüm ben. O gün değişmiş zevklerim... Keyif yapmayı ve bunun "önemini" o gün fark etmişim. Sonucu değil süreci sevmeye o gün başlamışım.

Peki neden bu anıyı hatırlıyorsun diye sorarsanız, cevabı yok... Belki de yoğun tatil ihtiyacındandır... :) Belki de babamı çok özlediğimden...

6.7.08

4.7.08

Masuzcuktan

Mesela

Sen bir su birikintisiymişsin.
Benim de yolda yürürken senin üzerinden geçmem gerekiyormuş,
Ama basınca,birden içine düşüyormuşum,
Meğer çok derinmişsin!
Sonra her yerim
SEN
oluyormuş!

ya da
Mesela
Sen bir bulutmuşsun,
Ama bembeyaz
Ve yumuşacık
Ve çok dolgun.
Ben de bir çocukmuşum,
Trambolinde zıplayan.

Ama huysuz
Ve huzursuz
Ve yaramaz.
Zıp zıp zııııp
Diye zıplayınca göğe uçuyormuşum,
Senin yanından da geçip.
Düşerken de tam kucağına oturuveriyormuşum!
Sonra her yerim
HUZUR
oluyormuş!
pH
17.10.2bin6