15.12.08

Riskler ve "Var" oluş

Ben ortaokula giderken, bir yaz tatilinde annemle denize giriyorduk. Bir yandan da sohbet ediyorduk. Annem bana, her şey tersini de içinde barındırıyor, ne kadar garip di mi? demişti. Sohbetin bu kısmı çok kısa sürmüştü çünkü bu söz benim için hiçbir şey ifade etmiyordu o zaman. "Ay ne alakası var, şimdi sınavdan 5 almak içinde 1 almayı da barındırıyorsa 1 alayım 5 almışım gibi davranın" gibi bir cevap vermiştim :)

Şimdi aradan 12-13 yıl geçti ve yeni öğreniyorum her şeyin zıttını nasıl içinde barındırdığını. Ve bu durumun bizim hayatta ne gibi riskler almamıza ya da almamamıza yol açtığını. Davranışlarımızı nasıl kontrol ettiğini.

Bunu fark etmeden önce, örneğin eve bir kedi almak istiyorsam, o kedinin gün gelip hastalanmasını ya da ölmesini de görebileceğimi düşünüp almazdım. Yani hep yanımda olmayacaksa hiç olmasın gibi bir şey.

Halbuki, insan kaybetmek için bir şeyleri riske attıkça kazanmaya da açık hale geliyormuş. Başarısızlığa en yakın olduğunda başarıya da yaklaşıyormuş. İflas etme olasılığıyla para kazanma olasılığı aynı yerde başlıyormuş. Hatta ilişkilerde bile taraflar karşısındakini kaybetmeyi göze alınca ilişki varoluyormuş.

Her zaman geçerli mi bilmem ama sanırım riske attıklarımız kadar varız.

4.12.08

Her işte bir yavaşlık var...

Her iş yavaş başlar!

Her iş gerçekten yavaş mı başlar emin değilim aslına bakarsanız. Hızlı başlayan işler de oldu hayatımda. Ama bir süre sonra onlar da yavaşladılar. Belki o yavaşlama anında daha yeni başlıyorlardı aslında... Bilmiyorum.

Asıl bildiğim olmasını çok istediğim şeylerin (ki olmasını az istediğim bir şey yok benim, istediğim her şeyi çok istiyorum :) ) yavaş başlaması veya başladıktan sonra yavaşlaması umutsuzluğumu arttırıyor ve toptan vazgeçmeme sebep oluyor. O yüzden dün bir dostum (M.İ.) bana bu sözü söyleyince çok rahatladım.

Sadece, şimdi hızlı başlayan işler dışarıda kaldığından içimde yine bir huzursuzluk başladı (ki benim içimden huzursuzluk eksik olmaz :) )

O yüzden bu sözü kendime uyarlıyorum:
Her işte bir yavaşlık vardır.

20.8.08

Üçleme / Üç

(...)
Sarhoşların araba sürmeleri sakıncalıdır. Bunu herkes teslim eder. Ne var ki, sarhoşların telefonu kullanmaları araba kullanmalarından çok daha ölümcül sonuçlar doğurabildiği halde bu konuda hiçbir düzenleme mevcut değildir. Sarhoşken araba kullananlar rastgele hedeflere çarpar: aniden karşılarına çıkan talihsiz bir ağaç, kendi halinde seyreden ilgisiz bir araç... Ne bir kasıt vardır bu kazalarda ne de bir amaç. Sarhoşken telefonu kullananlar ise gidip mutlaka sevdiklerine çarpar.

Elif Şafak, Bit Palas

18.8.08

Üçleme / İki - Ortanca

(...)
Abisi "bir şey olmak", ablası "her şey olmak" isterken, o da yıllar boyu yalnızca olmamak istemişti...

Elif Şafak, Bit Palas

25.7.08

Üçleme / Bir

(...)
Kurtulduğumuzu sandığımız bir şeyin bize nasıl raptolduğunu gördüğümüz an yaşadığımız düş kırıklığı ile, geri alabileceğimizi sandığımız bir şeyin ellerimizden nasıl kayıp gittiğini gördüğümüz an yaşadığımız düş kırıklığı akran sayılır zira...

Elif Şafak, Bit Palas

16.7.08

Sesteş Günler

Nicedir önce davranıp sonra açıklamalar yaptığımı fark ettim. Ortada bir şey yokken açıklama yapmak, sebepler sunmak anlamsız gelir oldu bana. Nedenleri anlattıktan sonra, planlananların hiç gerçekleşmemesi, vazgeçişler o kadar sık yaşanıyor ki, bir durum vuk'u bulmadan ne desem boş...

Sayfama da neden "Sesteş Günler" adını verdiğimi anlatmayı ertelediğimi de dün gece uyumaya çalışırken fark ettim. Aslında o sırada kalkıp yazsam çok daha akıcı bir yazı olacağı kesindi ama yine bu sabaha erteledim. Hem böylece 1 gün daha eskidi, daha "ol"muş oldu sayfam, "ham"lığından 1 gün daha kaybetti.

Gelelim nedenlerime... Zamanla edebiyat derslerine evrilen Türkçe derslerinde, bol bol okuduğum romanlarda, nadiren okuduğum şiir kitaplarında ve ara sıra dinlediğim müziklerde hoşuma en çok giden ne redifler, ne uyaklar oldu. Eş anlamlı kelimelerdense hiç bir zaman hoşlanmadım. Zıt anlamlılar biraz daha ahenkli gelir ama şaşırtamazlardı. O yüzden sesteş kelimeleri sever oldum! Düşünsenize her okuyana farklı şeyler çağrıştıran, her duyanın farklı algılayacağı, kullanıldığı duruma göre şekil değiştiren, resmen algımızı çarpıtan bukalemun kelimeler :)

Zamanla günlerin de sesteş olabileceğine karar verdim. Aynı isimle başlayan ama farklı hikayeleri olan, sanki her salı sallanacakmış her çarşamba çarşafa dolanacakmış gibi hissettiren günler de aslında algımızı yanıltıp farklı şeyler getiriyor bize... O yüzden kelimelerin sesteşliği daha eğlenceli olsa da günlerin sesteşliği daha önemli galiba...

İncir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden bahsettiğim bu yazıma sesteşliğin en dikkat çekici hale geldiğini düşündüğüm "Gülden Kale Düştü" adlı romanı tavsiye ederek bir işlevsellik katmak istiyorum... Ve bitiriyorum.

9.7.08

İlk Yudum


Akşam oldu hüzünlendim ben yine
Hasret kaldım gözlerinin rengine
Gel mehtabım, gel sevgilim gel yine
Hasret kaldım gözlerinin rengine...

Müzeyyen Senar'ın sesinden bu şarkı ne zamandır aklımda dolaşıyor. O kadar ki dün en sonunda gidip CD'sini edindim. Şarkıyı dinlerken bir sürü anı canlanıyor gözümde. Bir tanesi var ki, o güne, o zamana geri dönebilmeyi çok çok çok isterdim.

18-19 yaşlarımdayım. Yazın. Ailecek tatildeyiz. Datça'da olma ihtimalimiz yüksek. Son yıllarda çok popüler olan günlük tekne turlarından birini itina ile seçmişiz... İtina ile diyorum çünkü o tip turların, tekne çok kalabalık olduğunda ve müzik niyetine beyinde ve duygularda geçici veya kalıcı hasar yaratabilecek şeyleri, kulaklarda geçici veya kalıcı hasar yaratabilecek kadar yüksek sesle çaldıklarında tadı tuzu kaçıyor. Neyse, 8-10 kişilik teknemizde hafif bir müzik eşliğinde oturup teknenin çıkardığı köpükleri izlerken babam oturuyor karşıma. Avcunda taze bademler, elinde bir kadeh rakısı var. Keyifli keyifli çalan müziğe eşlik ediyor "kadifeden kesesi, kahveden gelir sesi, oturmuş kumar oynar, ah ciğerimin köşesi"... O kadar keyifli ki ortak olmak istiyorum ve önce bademlere sonra elindeki kadehe uzanıyorum. İlk yudum rakıyı öyle içiyorum. Hep rahatsız olduğum anason kokusu hoşuma gidiyor bu sefer, bir yudum daha alıyorum ve sonrasında da ilk kadeh rakımı...

Şimdi bakıyorum da o gün büyümüşüm ben. O gün değişmiş zevklerim... Keyif yapmayı ve bunun "önemini" o gün fark etmişim. Sonucu değil süreci sevmeye o gün başlamışım.

Peki neden bu anıyı hatırlıyorsun diye sorarsanız, cevabı yok... Belki de yoğun tatil ihtiyacındandır... :) Belki de babamı çok özlediğimden...

6.7.08

4.7.08

Masuzcuktan

Mesela

Sen bir su birikintisiymişsin.
Benim de yolda yürürken senin üzerinden geçmem gerekiyormuş,
Ama basınca,birden içine düşüyormuşum,
Meğer çok derinmişsin!
Sonra her yerim
SEN
oluyormuş!

ya da
Mesela
Sen bir bulutmuşsun,
Ama bembeyaz
Ve yumuşacık
Ve çok dolgun.
Ben de bir çocukmuşum,
Trambolinde zıplayan.

Ama huysuz
Ve huzursuz
Ve yaramaz.
Zıp zıp zııııp
Diye zıplayınca göğe uçuyormuşum,
Senin yanından da geçip.
Düşerken de tam kucağına oturuveriyormuşum!
Sonra her yerim
HUZUR
oluyormuş!
pH
17.10.2bin6