31.3.10

2 Ay Önce Neler Oldu?

Bir milyon yıldır yazmıyor gibiyim bloğuma. Ama neyse ki o kadar olmamış :)
Neler geçti neler bu arada başımdan, bir bilsen sevgili okur...
O zaman bir anlatayım da bil.

En son ödev yazıyordum Geştalt eğitimi için. Sonra o ödevi bitirdim ben. Gerçekten bazı anlarda bitmeyecekmiş gibi geldi. Bir de konu tamamlanmamış işler olunca, "Ahanda tamamamlayamadığım bir iş daha mı olacak yoksa" dedim durdum. Ama teslim saatine dakikalar kala, paartesi gecesinin bir köründe bitirdim ve rahata erdim. Salıdan itibaren süper günler başladı çünkiiiiii izin almıştım evlilik öncesi son hazırlıklarımı tamamlamak için! Bir sürü komik iş taptık annemle, çeyiz yıkadık, ütüledik, daha önceden hiç ihtiyaç duymadığım ama evlenince muhakkak ihtiyaç duyacağım yemek takımları, tencereler, örtüler, çarşaflar, nevresimler, havlular aldık. Daha bir sürü şey aldık büyük ihtimalle ama onları hatırlamıyorum. Sonraki günlerde düğüne kimler geliyor? Salona sığılacak mı? Masa düzenleri nasıl olacak? Kim nerede oturacak gibi soruların cevaplarını aradık iki annem, müstakbel eşim ve ben :) Bir yandan da müzik çalacak grupla ne tür şarkılar istediğimize dair anlaşmaya çalıştık.

Öyle böyle derkeeeeeen, geldi cuma günü... Cuma günü kına gecem ve jübile yemeğim vardı :) Bütün hengame içinde ben ne kına almıştım ne de kafama örtülecek kırmızı örtüyü :D O sırada süper arkadaşım R imdadıma koştu. Böylece gerçek bir kına gecem oldu. R bir sürü değişik şeyle gelmişti eve. yanar dönerli mendiller mi desem, mumlar mı desem yoksa kına yakılan el için eldivenler mi desem... Amma velakin benim gönlüm kafama örtülen kırmızı örtüde kaldı. Önde ben, arkamda canım arkadaşlarım, kafamda kırmızı örtüm mumlarla başladık yürümeye. Salonun ortasındaki sandalyeye oturdum ve herkes etrafımda dönmeye başladı.
Yüksek yüksek tepeleeereeeee ev kurmasınlaaaaar
Aslında birisi bana, "bak P evleniyorsun. Bundan sonra şöyle şöyle sorunlar yaşayabilirsin. Böyle sıkıntıların olabilir. Evlenen üç çiftten biri boşanıyor. Sen de boşanabilirsin" falan gibi şeyler söylese, çoktaaaan ağlayabilirdim ama arkadaşlarımın etrafımda ellerinde mumlarla dönmeleri,  herkesin şarkı söylemesi komik geldi :) Etrafımda dönenlerden ağlayanlar olsa da ben ağlayamadım :)

Efendim, kınam yakıldı. Canım kuzenim E fıstık kabuklarından çiçek desenli kınalar yaktı ellerime. Sonra da dediler ki "sadece ağlamak olmaz, şimdi de göbek atacağız". Eh hadi bakalım, hamama giren terler diyip başladık göbek atılacak şarkı aramaya. Bulabildiğimiz yegane şarkı Osman Aga oldu ve onda elimizden geldiğince oynadık. Tadını çıkarttık.

Bir sonraki attraksiyonumuz jübile yemeğiydi. Jübile yemeğinin yıldızı ise S'ciğim.
    
Bir Rum meyhanesine girdik. Bize ayırlan masaya yöneldik. Zaten iki arkadaşımız orada bizi bekliyordu. Sandalyelerden en ortadaki kocaman tüllerle süslenmişti! Garsonlardan birisi beni oraya oturttu. Sonra S geldi ve bana parlak taşlarla kaplı kırmızı tüllü bir taç taktı :D Sonraaaaaa S bu gece için özel bastırdığı t-shirtleri çıkarttı ortaya :)))))) Bu gece için özel hazırlanmış tokalar, yaka iğneleri de dağıtıldı. Hatıra defteri elden ele gezmeye başladı... O kadar çok mutluydum ki. E bu gece için Bozhöyük'ten; A ise İstanbul'dan kalkıp gelmişti! Rakılar, mezeler, yemekler, müzik ve dostlar... Sonra beni bir konuşma yapma hevesi sardı. Gecenin güzelliği ve de alkolün etkisiyle sanırım söyleyecek çok şeyim olmuştu, çenem düşmüştü. Sonra tekrar S gece için özel hazırladığı  sürprizleri birer birer çıkarmaya başladı çantasından... Kurabiyeler, manidar bir önlük... Ben de önlüğün hakkını verdim ama ;)

O kadar, o kadar mutluydum ki... O gece kına ve jübile yemeği sonrası "iyi ki evleniyorum yaaa" derken buldum kendimi. Yoksa bu kadar eğlenceyi kaçıracaktım :)

Tabii ki ertesi gün zor bir gündü. Uyanmak zordu öncelikle, çünkü 4'te ancak eve gelebilmiştim. M ve E "Eve gitmiceeeeem" kaprisim üzerine beni bir kahve içmeye götürmüşlerdi. Canlarım. Ayılmak da zordu, zira gecenin belli bir bölümünü hatırlamıyordum. Hatırladıklarımsa biraz utandırıyordu beni. Şişede durdruğu gibi durmuyor işte meret. Gelinliğimi, annemin elbisesini aldık, yapılacak son işleri hallettik. Artık düğüne hazırdıııııık!

Bundan 2 ay önce bugün pazara denk geliyordu. Bu saatlerde bir yandan D ile balayı valizimi topluyor bir yandan A ile barkovizyonu tamamlıyorduk! Her şey yolunda gidiyor gibi görünüyordu ama meğer ne çok iş bırakmışım son ana, hiç farkında değildim. Yine de biliyorum ki bloğumun düzenli takipçileri buna şaşırmamışlardır. Eğer onlar olmasaydı sanırım kocaman bir valiz ve evde unuttuğum bir sürü şeyle gidecektim balayına, düğünde ise bir barkovizyon gösterimiz olmayacaktı... Ne kadar teşekkür etsem az...

Kuaförde "Gelin hanıma bir sade kahveeeeeeeeeee" diyene kadar D'ciğim hiç mi hiç heyecanlı değildim. O an ne yapıyor olduğumu, durumu anladım sanırım ve aldı beni bir heyecan :) Saçlarım ve makyaj ile ilgili her şey istediğim gibiydi... Güzel bir seramoniyle önce kuaförden çıkıp eve gittik sonra da evden düğünün olacağı otele. Fotograf çekimleri sonrasında düğün başladı. Çekimlerden salona çağrılmamıza kadar geçen süre o kadar upuzun geldi ki bana giderek heyecanlandım. Rahat rahat oturup aç kalmamamız için getirilenleri yiyen B'nin rahatlığına şaşıp kaldım... Düğün rüya gibiydi. Başladı ve hemen bitti sanki. İçmeden sarhoş gibiydim. Hiç pistten inmedim, hiç oturmadım. Kucaklaşmalar, duygusal anlar, kahkahalar, gülüşmeler, öpüşmeler, danslar ve tabii ki fotograflar... Düğünün en içimi ısıtan anı halay çektiğimiz zamandı. S'nin ısrarlarına dayanamayan orkestra sonunda çaldı halay müziğini. Benim artık bırakın halay çekmeyi yürüyecek hatta adım atacak halim kalmamıştı. Ama halaya katılmasam hiç olmazdı! Hele de O ve M yollarından dönüp koşarak gelmişlerken. Ben de geçtim halay çekenlerin ortasında kendi kendime yavaş bir halay çekmeye başladım. Uzun kuyruğumdan ve kabarık eteğimden zaten ne yaptığım hiç anlaşılmıyordu. Sonra yanıma kocacığım geldi. Etrafımızda arkadaşlarımız ortalarında biz. Hatırladıkça mutlanıyorum...

Alnımızın akıyla halayı çektikten sonra, son misafirlerimizle de vedalaştık, son fotografları çektirdik ve en sonunda ayakkabılarımı yollarda bırakarak odamıza ulaştık...

Her şey çok çok güzeldi...Canım aileme ve dostlarıma çok çok teşekkürler! Çok sevildiğimi bir kez daha hissettirdiniz bana!

1 yorum:

Hepsi Rüya Hepsi Gerçek dedi ki...

Kesinlikle harikaydı. Okurken bile yeniden yaşar gibi olup içim pır pır etti :)